12 Mayıs 2021 Çarşamba

Filmler Okundukça Zenginleşir; Nomadland

Klasik Hollywood filmlerinde gerçek ve ideal kadın ayrımı uzun süre kadının ötekileştirilmesine hizmet etti ve kadını nesneleştirmekten öteye geçmedi. Kadın, her zaman erkek bakışının bir objesi, arzu nesnesi halindeydi.

Hollywood yakın zamana kadar da erkek-yaratıcılığı üzerine inşa edilen, erkek-temelli bir endüstriydi. Akademi de bu potansiyel erkek iktidarına uzun yıllar çanak tuttu ve onları destekledi.

Amerikan film endüstrisinin dünya üzerindeki varlığı uzun yıllar askerî gücünden bile daha etkindi. Bu başarının sebebi de filmlerin çoğunun izleyici eğlendirmek, iyi vakit geçirmesini sağlamak, kasten korkutmak gözyaşlarına ya da kahkahaya boğmak amacıyla çekilmiş olmasıydı. Salt sebep-sonuca endeksli filmler tüm incelik ve belirsizliklerden yoksundu. 

Akademiye yönelik eleştiriler, Avrupa festivallerinin ön plana çıkması, Asya sinemasının devrimsel atılımlarıyla Akademi de kendi yolunu güncelleme ihtiyacı hissetti. Yıllarca Hollywood'un istediği egemen ve geleneksel değerlerine (Bireycilik, Kapitalizm, Ataerkillik, Irkçılık) hizmet eden akademi, ne olduysa bu değerlerinden vazgeçti ve 2015 yılından itibaren büyük atılımlar gerçekleştirdi. (Michael Ryan, Douglas Kellner) Özellikle yıllardır göz ardı ettiği konuları gündemine almaya çalıştı. (Moonlight filmiyle ilk adımı attılar) 

Akademi her yıl renkler ayrımını, kadın-erkek mevcudiyetini ve son olarak da me too hareketiyle kadın oyuncuları, yönetmenleri daha da çok ön plana çıkarmayı seçti.  Bu yıl da ilk kez ikinci bir kadın yönetmene Oscar heykelciği verildi. 

Brad Pitt'in de yapımcılığını üstlendiği, Chloé Zhao'nin yönettiği Nomadland, Frances McDormand'ın etkileyici performansıyla 2021'in Akademi Ödülleri'ne damga vurdu. En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En iyi Kadın Oyuncu ödüllerini alan film birçok sinema eleştirmenince de beğenildi. Nomadland'in beklenenden de fazla değer görmesinde Akademi'nin yukarıda özetle anlattığımız tutumunun değişmesinin de payı var elbette.

Göçebe konusu Amerikan sinemasını uzak olmadığı bir alan, bunu biliyoruz. 2008 krizinden sonra işsiz kalan Fern'ün (Frances McDormand) hayatlarının son perdesinde yeni gerçeklerle yüzleşen insanları ve bu süreçte yaşadıklarını odağına alan Nomadland'in yeni bir şey vaat ettiğini söylemek zor. 

Hollywood'ın auteur kuramını bir pazarlama aracına dönüştürdüğü 1990'lı yıllardan itibaren Akademi'de yönetmenlerin yıldızlaşmasına katkıda bulunmayı ihmal etmedi. Ödüllerde yönetmenlerin ön plana çıkarılmasının amacı (Quentin Tarantino, Anthony Minghella) filmin tanıtımına da katkı sunmaktı. 

Amerikan toplumunun kıyısında kalmış insanların portresini anlatmaya kafa yoran Zhao, ilk auteur başarısını, çıkış filmi Song my Brothers Taught Me filmiyle yaptı ve yine beklenenden daha fazla ilgi çekti. Avrupalı eleştirmenlerince övgüler alan film, Cannes'da "Yönetmenlerin Gecesi"nde gösterildi. 2017'de çektiği The Rider amatör oyuncuların etkileyici performansı, Zhao'nun ataerkil dünyasında gezdirdiği kamerası western türüne yeni bir bakış açısı getirdi. Cannes, Venedik Film Festivalleri'nin yine vazgeçilmeziydi Çin asıllı ABD'li yönetmen. 

Oyuncu seçiminin ilk kez profesyonelliğe taşındığı, müziklerin popüler kültür içerisinden seçilerek çok iyi yerleştirildiği Nomadland'in açılış sekansında Fern'ü eşyalarını karavanına yüklerken görüyoruz. Tedirginliğini yüzünden okuduğumuz Fern, bilinmeze doğru bir yola çıkıyor. Fern'ün hayatının zor geçeceğini anlamamız için bir sekansta tuvaletini dahi herhangi bir yere yapmak zorunda olduğunu görüyoruz. Fern her şeye inat ederek tek göz karavanında, düşük voltaj ışık altında aşını pişirmeye çalışıyor. Fern'ün kimseye ihtiyacı yok, geçimini sağlayacak kadar paraya ihtiyacı var ve bu yüzden de Amazon'da çalışıyor. Adorno'nun Kültür Endüstrisi kavramında büyük şirketler tıpkı totaliter rejimler gibi, emekçilerin diri bir yoğunlaşma ile önlerine bakmalarını, sadece işlerini yapıp başka bir düşünmemelerini istemektedir. Sistemin emekçiden üretim sistemine gerektiği şekilde hizmet etmesinden başka bir beklentisi yoktur. Fern ve iş arkadaşları da bu ortamda yalnızca yemekte bir araya gelip birbirlerini tanımalarına şans vermek zorundadır, kalan vakitlerinde sürekli olarak kafalarını işlerine gömmek zorundadırlar.

Filmde karar verici mercii her zaman Fern'dür. Three Billboards Outside Ebbing Missouri'deki rolünü kıskandıracak bir performans sergileyen Frances Mcdormand senaryoya kendi gençliğinden de katkılarda bulunmuş. 

Filmin yine ilk 15 dakikalık sekansında, hayata yönelik kendisini eleştirenlere "Evsiz değilim, bir evim yok. İkisi farklı şeyler" yanıtını veren Fern, sizce gerçekten de yola koyulmayı kendisi mi arzuladı? Bunun cevabı açık, "hayır".

Nomadland'ın savunduğunun aksine yolda olmanın "kaçış" ya da Deleuze'ün dikkat çektiği gibi "yersizyurtsuzlaşma" noktasından oldukça uzak olduğunu görüyoruz. Fern'ün yola çıkış amacı "yolda olmak", "gündelik yaşama dahil olmayı istememesinden" ya da toplumu kuşatan kural ya da engellerden kurtulup yaşamını değiştirmek değil. Fern nihayetine filmin finalinde yine kendisini, sevmediği, uzaklaşmak konusunda mecbur hissetmediği işine geri dönüyor. 

Film Fern'ü merkezine alarak gündelik ve güvencesi olmayan işlere ve bu yaşam biçimine "eleştirel" bir bakış açısı sunduğunu iddia etse de hayatında evini bırakıp gitmemiş birinin, işinden ayrıldıktan sonra (ki bu kendi isteğiyle dahi olmuyor) bir karavanla seyahat etmesi ve o karavanda kendine yaşam kurması pek de samimi gelmiyor. (Amerikan konformizmine alışmış birinin böyle bir yaşam biçimine geçiş yapması da kolay değil) Ayrıca Fern'ün önceki hayatını da çok az biliyoruz. 60 küsur yaşında birinin hayatını tümden değiştirip, her şeyini bir kenara bırakarak yola koyulması inandırıcı olmuyor bu yüzden. Filmde bunu izleyiciye iyi aksettiremiyor da zaten. Filmde karakterle özdeşleşme de kuramıyoruz. Derinliği yok. 

Bana göre 2020'nin en iyi filmi Never Rarely Sometimes Always'dir. ABD'nin rahatsız olacağı konuları işlediği için Akademi bilerek ve isteyerek kendisini gözden kaçırmıştır.

Kaynaklar:

Theodor W. Adorno, Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi, İletişim Yayınları
Max Horkheimer ve Theodor W. Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği, Kabalcı
Michael Ryan, Douglas Kellner, Çağdaş Hollywood Sinemasının İdeolojisi ve Politikası, Ayrıntı
Lale Kabadayı, Film Eleştirileri, Ayrıntı
Luis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, İletişim Yayınları, 2000
Paul Cronin, Abbas Kiyarüstemi ile Sinema Dersleri, Redingot
The Guardian, https://www.theguardian.com/film/nomadland

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder