6 Nisan 2018 Cuma

The Shape of Water


Guillermo del Toro, 'as yönetmen'ler sınıfının en titiz temsilcilerinden. Soğuk savaş döneminde (1950'ler) Elisa adlı temizlikçi bir kadının hikâyesine odaklanan The Shape of Water, yeşil tonların ağırlığıyla dönemin soğukluğunu görsel sanatlarda verilen bir ders niteliğinde işliyor.

Hollywood nimetlerini sonuna kadar kullanan Del Toro, iyi-kötü gibi ahlaki unsurların ayrımını da net biçimde anlatıyor.
Epik anlatım tarzıyla izleyiciyi sıkmayan bir tempoda ilerleyen film, etkileyici görselliği, mekân çekimlerindeki olağanüstü incelikteki detaylar, klişeye başvurup Hollywood'a sunulacağı için katharsis (duygusal boşalım) bir finalle son bulsa da Del Toro, kendi kurduğu dünyayı izleyiciye net olarak yansıtmayı başarmış. (Ödülünü de 4 Oscar heykelciği ile aldı)

Del Toro, dönem filmi yapmayı seviyor. Pan'ın Labirenti'nde İspanya İç Savaşı'nı epik bir anlatımla izleyeciye sunan yönetmen, benzerini The Shape of Water'da da uyguluyor. Ancak Pan'ın Labirenti'ndeki eleştirel politik alt metinleri bu filmde bulabilmek çok zor.

Velhasıl, The Shape of Water, "başyapıt" olmasa da kült filmler arasındaki yerini çoktan almış durumda.

4 Nisan 2018 Çarşamba

İyi bir alternatif seyirlik; Güneşli Pazartesiler


Önemli olan bizim Tanrı’ya inanıp inanmadığımız değildir. Önemli olan Tanrı’nın bize inanıp inanmadığıdır. Eğer inanmıyorsa hapı yuttuk demektir.

Güneşli Pazartesiler, politik alt metninin dolu olduğu, 6 liman işçisinin hayatını konu alan İspanyol filmi.  İspanya'nın auteur yönetmenlerinden Fernando Leon de Aranoa'nın kamera arkasında olduğu filmde, "başkasının hayallerini gerçekleştirmek için çalışan" insanların öyküsü, karakterlerin derine inen ruhsal analizleriyle işleniyor.

Diyalog ağırlıklı filmde, Brit sinemasından alışık olduğumuz bar sekansları Güneşli Pazartesiler'de de klişe mekân konumunda. Merkezi diyalogların barda (barın ismi  La Navarra Bar) geçtiği uzun ve edebi metin hassasiyetinde yazılan metinlerin dile getirildiği bu yer, tüm karakterlerin buluşup, birbirlerine sorunlarını anlattıkları, adeta kaçış noktası.
Filmin oyuncu kadrosunda, sonraki yıllarda İspanyol sinemasının öncü aktörlerini oluşturacak Javier Bardem, Luis Tosar gibi isimler yer alıyor.

Durağan yapısı zaman zaman filmden kopmalara, izleyicinin dikkatini başka yönlere vermesine sebep olsa da filmin barındırdığı politik göndermeler, şiirsel anlatım, kullanılan renkler sayesinde film bittiğinde filme karşı tatlı bir tebessüm de bulunabiliyoruz.

Santa, Jose, Lino, Amador, Reina, Rico ve Sergei isimleri üzerinden sadece Vigo'da yaşayan bu karakterlerin sorunu değil, bizim gibi birçok insanın ortak sorunları/dertleri anlatılıyor. Sözün kısası, Güneşli Pazartesiler, iyi bir alternatif seyirlik.

Güneşli Pazartesiler, asıl 'Kaybedenlerin' anlatıldığı bir film. Bizdeki gibi Kadıköy bohemliğinde 'sahte kaybeden" değiller.