30 Kasım 2022 Çarşamba

Almodovar ile sıcak bir karşılaşma

Kalplerinde sonsuz sevgi barındıran, karakterleri kamuoyu yaratabilecek güçte kadınları merkezine alan, İspanyol sinemasının melodram prensi Pedro Almodovar'ın dünyanın bütün kadınlarına, kendisini kadın hisseden herkese adadığı filmi. 

Senaryosunda barındırdığı renkli İspanyol klişelerinin bile göze batmadığı, Almodovar sinemasından alışık olduğumuz toplumsal cinsiyet rollerindeki değişimin didaktik bir dille anlatılmasıyla film, izleyicinin gözüyle gördükleri karşısında hayatla ilgili dersler çıkarmasına da olanak tanıyor. 


Almodovar'ın dilini, renklerini, diyaloglarını sevenler için sıcacık bir karşılaşma.

25 Kasım 2022 Cuma

Bir şeyler yapınca geçiyor hayat

Çıplak duvarlarına güneş vuran kıyı Ege kasabası evleri huzuru altında çimlere uzandım. Kışın hayalet sessizliğinin sona erdiğini, güneşin ısıtan ışıklarından yeni hayatın filizlenen mırıltısını duyduğum bir zaman dilimi içerisindeyim.

Karşı kıyıda iskeleden kalkan bir vapur, ona yetişmeye çalışan küt saçlı genç bir kadın. Ardından bir oğlan. O da yetişme derdinde. Bir ses, Ludovico Einaudi olmalı bu. Elbette ya! Bu duyduğum o, yıllar önce unuttuğum seni hatırlatıyor.

Anlatmak istediğim çok şey var ama hiç gücüm ve isteğim yok. Bir duygunun peşinden sürüklenmeyeli ne uzun zaman oldu. Belki de biraz soluklanmam gerekiyordu, bilmiyorum.

Aldanma sen bana bugün inceliğim üzerinde yine. Aklıma balkonda asılı duran çamaşırlar geldi, hava yağacak, emekli albay gibiyim bu konuda, ıslanmasınlar diye onları toplamaya gidiyorum izninle, huzurlu yerimden kalkıp.

23 Kasım 2022 Çarşamba

Tüm olanların tanıklığı

Sonbahar da bitiyor artık. Bu tip mevsim geçişlerini hiçbir zaman sevmedim. Sıkıcı ve bunaltıcı bir Contemporary İstanbul sergisini gezmek gibi. Hiçbir çekiciliği, heyecanı olmayan günler. Bu ayı saymazsak 4 daha ay var koskoca kışın geçmesine.

İçinde mutluluk garantili tekdüze yaşamları seviyorum. (Evde olmak işte bu kabaca) Erken yatıp sabahları erken uyanmak bunlardan biri. Sabah henüz hava aydınlanırken kendini yollarda bulmak da güzel bir his.

Psikoloğumu aldım karşıma oturttum, karşılıklı baktık uzun süre birbirimize. mutfaktaki boş dolapları gözlemler gibi seyrettik birbirimizi. Tezgah üzerinde duran yıkanmamış bulaşıkları yıkamaktan keyif aldığımı ve bunun benim için bir terapi yöntemi olduğunu söyledim. Deterjan şişesinden temizlik bezine sıvı akıtmanın da aynı hazzı verdiğini söyledi o da. 31. yaş günümde bir programım olmadığını ve bunun da canımı sıkmadığını söyledim, bir tespih alıp tanelerini çekmemi tavsiye etti. 

Dışarı çıktım, ortalık toz duman, yine bir hafta sonu yalnızlığı. Ay başı ya köşedeki fıstıkçıdan Antep fıstığı aldım, yemesi çok keyifli bir de jelibon. (Üstelik ayıcıkları eskiden olduğu gibi yine öpüştürerek yiyorum. Koca adam oldum jelibon yemekten vazgeçmedim)

Neyse bugünlük bu kadar olsun, tüm olanların tanıklığını düşünmeye gidiyorum ben.

Böyle geçiyor işte zaman

Bu aralar yine uykuya dalmak da zorlanıyorum. Pencereye vuran rüzgâr camı zangır zangır titretiyor, kalbimin erimesi gibi. Hiçbir zaman da öyle birkaç kadeh atıp uyuyan birisi de olamadım. İçki içince benim kalbim daha hızlı attığı için gece yatağa uzandığımda kalp atışlarımı ağzımda hissetmek iyi gelmiyor bana. Bir de onunla uğraşamam gece vakti.

Dışarısı kalabalık, neredeyse İspanya'nın en kuzeyinde okyanus kıyısındaki bir şehrin nüfusu tek bir semtte toplanmış burada. Bu şehre neden bu kadar yükleniliyor? Sokaktakileri yarısının varlığı bu kente yük, yok olup gitseler hem şehir rahat edecek hem de kalanlar. 

Hastalanınca ne yapacağımı bilmiyorum. Hastalanmadan ne yapılması gerektiğini de sen biliyorsun. Bence güzel çağrışım bu.

Okuyamadığım kitaplar, izlemediğim filmler, göremediğim ülkeler, ıskaladığım pek çok an, sevdiğim bir kalp, unutmadığım bir insan, hayatının yarısını geçirmiş olmanın verdiği his, uzaktan belli belirsiz gülüşün, minik evimde kurduğum bir dünya, geride bıraktıklarım, koştuklarım, kapıyı çarpmadan gittiğim evler, gergin bir ruh hali, arkada durağan bir halde çalan Mazzy Star şarkısı,  her defasında uzatmaya karar verip kısacık kestirdiğim saçlarım, tüm gün hiçbir şey yapmadan evde oturmalarım, ayaklarımı duvara dikip kuracak bir hayal bulamadan baktığım beyaz tavan, önceleri el ele yürüdüğümüz şimdilerde tek başıma dolaştığım o caddeler, neler oldu, nerelerdesin, neler görüp de neler geçirdin, her sabah doğan güneşin hazırladığı yeni hayat neler sundu sana, sonunu getiremediğim günler. Böyle geçiyor işte zaman.

22 Kasım 2022 Salı

Çok fazla şey

Sabah kahvaltılarında çay içmeyi sevmiyorum. Koca adam oldum halen sokağa çıkarken sırt çantamı taşıyorum yanımda. Bazen kendimi yaşadığım ülkeye benzer bir ruh halinde hissediyorum. Ekonomik olarak ne zaman kalkındığımız söylense ülkedeki fakir sayısı daha da artıyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil ama sanki her şey de başkalaşmış gibi. 

Uzun yıllar sonra üniversite sıralarından tanıdığın bir dostun bakışına denk gelmenin sevinci, Akıntı Burnu'nun biraz ilerisindeki balıkçılar, karşıda Koç villaları. Sokakları yapay çimlerle 'yeşil' hale getirmeye çalışan belediye çalışanları, şehirde yaşamaya çalışıp sokaklardan rızkını çıkarmaya çalışan Bebek parkının köpekleri ve hep eksik olmayan sigara dumanı kokusu.

Keşfetmeyi istediklerim var

Seninle izlemek istediğim filmler var; bittikten sonra sadece seninle konuşmak istediğim, keşfetmesini birlikte istediğim filmler.  (Albert Serra'nın Tourment sur les îles bunlardan biri. Pacifiction olarak tercüme edilmiş.) 

Küçük, minimal, sanki hayatın içinden bir akışı izliyormuş hissi uyandıran filmleri sevdiğini biliyorum.  Ben de onları seviyorum. Emin Alper'in Kurak Günleri'ni de merak ediyorum. Bir fırsatım olursa izleyeceğim. (Her ne kadar bu aralar film izlemek için zamanım olmadığı gibi dikkatimi de veremiyor olsam da)

Dilimde eski bir Morrissey şarkısı. Diyor ki bana "Kalbinin gözyaşlarını sustur" Hemen!

20 Kasım 2022 Pazar

Karanlık, ruhumun bir parçası

Hikâyemiz daha iyisini hak etmiyor muydu? Yıllar sonra karşılaşıp birbirimize "Merhaba" demekten daha iyi anlarımız olabilirdi.

20'li yaşlarımızın başında başlayan tanışıklığımızın 8 yıldan fazlası hayatımın en mutlu zamanları oldu. Artık yollarımızı çoktan ayırmış olsak da yine de onu özlemediğim anlamına gelmez bu. Tatsız bir durum tabi, insanın sevdiği kişiyi görmemesi gerekliliği.

Her köşe başında moloz yığınları, sökülen ağaçların yerine yapılan inşaatlar, kırılan kaya parçaları sözde 'yeni yaşam alanları'. Bu da insanın içini sıkıyor. 

Bir hatırlatma yapmak istiyorum, dışarı çıkarken sıkı giyin. Fena bir grip salgını var. Hasta olmamakla övünen beni bile vurdu bu nereden geldiğini bilmediğim virüsler.  Bu da yaşamın bir parçası tıpkı ayrılıklar da olduğu gibi.

Dedem geçtiğimiz gün ağaç dalına çıkıp merdivenden düştü, kaburgalarını kırmış. 74 yaşında ne işin var senin ağaç tepelerinde? Artan sırt ağrılarına karşı ne güzel de her gün düzenli yürüyüşlere başlamıştı.

Gördüğün gibi hayatımda pek de bir değişiklik yok. Dışarıda hafif başlayan bir yağmur, birazdan yürüyüşe çıkacağım, belki ıslanırım da biraz.

Gitmek gerek

Az evvel tüm geleceğim ve geçmişim beni terk etti.  Koca bir boşluk. Uzay boşluğundaki kara delikler gibi. Süpernova belirsizliği. Şimdiki anda kalan da hiçbir şey yok. Büyük  belirsizlikler zinciri. Hayatında yaptığın ilk haşlama brokoliyi yemek gibi. Tadının güzel olup olmadığına karar veremiyorsun. "Artık dayanamayacağım" diyerek, müphemiyetini sağanak altında yürürken yosun kokulu denizin dibinde sonlandırmak isteyen sevgili gibi, savunmasızım.

Ağlamaklı ruh halinin altına gizlemeye çalıştığım metanetli tavrı, bekçi kulübesinden kim baksa anlardı.

19 Kasım 2022 Cumartesi

Varamadığım yollar

 

Şimdi ne yapıyorum? 

Hiçbir şey. Bekliyorum sadece. Geçmesini bekliyorum.
 
Uyuyamıyorum. En küçük patırtıya uyanıyorum. Çoğunlukla ne yapacağımı nasıl hissedeceğimi de bilmiyorum. 

Pencereden dışarı başımı çevirip bazen etrafı izliyorum. Sokaklar nemli ve ıslak, iç karartıcı. Tek güzel şey etraftaki kediler.

Bazen James Joyce okuyorum, sıkıyor ama modern romanın öncüsü olduğu için saygı duyuyorum ona. Okumaya devam ediyorum.

Sosyal ve boş kalabalıkları sevmiyorum. Nabokov gibi hissediyorum kendimi bugünlerde. 

Hayat kendi halime bırakmıyor bir türlü beni. Yaşamın dayattığı zorluklardan kurtulup kendi yalnızlığımda kavrulmak istiyorum sadece. Çoğunlukla boğuşmam için karşıma duvarlar çıkıyor, yıkamadığım duvarların üzerinden atlayıp geçmeyi öğrendim artık. 

Yazamadığım daha birçok şey var. Belki bir gün paylaşırım onları da.

12 Kasım 2022 Cumartesi

Sinemada 'Açık Yapıt': Kerr

Aslında bakılırsa pek çok yönetmen, yazar, şair ifade ettikleriyle doğrudan ya da dolaylı şekilde kendi hayatlarından kesitler sunarlar. Bazı yönetmenler de izleyicinin kafasında birden fazla soru işaretinin uyanmasını, eserini izlerken rahatsız olmasını isteyerek filmlerinde açıklık kavramını (izleyicinin bulmak istediği yanıtların boş bırakılması, katarsis) kullanmayarak, izleyiciyi yormak ister. Artık o filmle ilgili soruları bulmak izleyicinin işidir ve film bittikten sonra izleyicinin kafasında soru işaretleri, yanıtlanmamış pek çok soru kalır. Bu hem yönetmen hem de izleyici için bazı riskleri barındırır. İzleyici, yönetmene ve filme karşı mesafe alabildiği gibi o eseri ve onu yaratanı çok da sevebilir.

Tayfun Pirselimoğlu’nun Kerr filmi de tam bu bahsedilen kavrama uygundur. Kafkaesk anlatımı, filmin gerçeküstü karanlık yapısı, izleyici rahatsız eden türden absürt ve sürreal olayların anlatımı kavram karmaşasına yol açsa bile; alışıldık didaktik yapıda olmayan Kerr, aslında bir bakıma yarattığı özgürlük havasıyla izleyicinin hafızasına derin yolların açılmasına da yardımcı oluyor.

İlginç bir sinema deneyimi izlemek isteyenler gözden kaçırmamalı. Tayfun Pirselimoğlu'nun da izleyeciye hiç de kolaylık sağlamayan bir yönetmen rolünde olduğunu da hatırlatalım.