Sonbahar da bitiyor artık. Bu tip mevsim geçişlerini hiçbir zaman sevmedim. Sıkıcı ve bunaltıcı bir Contemporary İstanbul sergisini gezmek gibi. Hiçbir çekiciliği, heyecanı olmayan günler. Bu ayı saymazsak 4 daha ay var koskoca kışın geçmesine.
İçinde mutluluk garantili tekdüze yaşamları seviyorum. (Evde olmak işte bu kabaca) Erken yatıp sabahları erken uyanmak bunlardan biri. Sabah henüz hava aydınlanırken kendini yollarda bulmak da güzel bir his.
Psikoloğumu aldım karşıma oturttum, karşılıklı baktık uzun süre birbirimize. mutfaktaki boş dolapları gözlemler gibi seyrettik birbirimizi. Tezgah üzerinde duran yıkanmamış bulaşıkları yıkamaktan keyif aldığımı ve bunun benim için bir terapi yöntemi olduğunu söyledim. Deterjan şişesinden temizlik bezine sıvı akıtmanın da aynı hazzı verdiğini söyledi o da. 31. yaş günümde bir programım olmadığını ve bunun da canımı sıkmadığını söyledim, bir tespih alıp tanelerini çekmemi tavsiye etti.
Dışarı çıktım, ortalık toz duman, yine bir hafta sonu yalnızlığı. Ay başı ya köşedeki fıstıkçıdan Antep fıstığı aldım, yemesi çok keyifli bir de jelibon. (Üstelik ayıcıkları eskiden olduğu gibi yine öpüştürerek yiyorum. Koca adam oldum jelibon yemekten vazgeçmedim)
Neyse bugünlük bu kadar olsun, tüm olanların tanıklığını düşünmeye gidiyorum ben.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder