Kemal Sunal.
10 Kasım 1944'te doğduğunda Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün altıncı yıl dönümüydü. Dünya Büyük Savaş'ın yıkımını yaşıyordu. Almanlar Doğu ve Batı Cephesi'ndeki savaşı kaybediyordu. ABD askerleri İtalya'ya ayak basmıştı. Fransa'nın başkenti Paris de kurtarılmıştı.
Bu 'Güzel gülen adam', Gazi'nin ölümünün acısının tapteze, dünyanın böylesine karışık olduğu bir dönemde İstanbul'un suriçi semti Vefa'da dünyaya geldi. Vefa'lıydı. Vefa Lisesi'nde okudu. Çok sevdiği tiyatroya da lisede başladı. Uzun boyluydu, sahnede gösterişli duruyordu. Yetenekliydi de. Bu yüzden Müşfik Kenter'in dikkatinden kaçmadı. Kenter'le 'tiyatrocu' oldu. Liseyi bu yüzden 11 senede bitirdi. Aslında ona göre liseyi geç bitirmesinin sebebi tiyatro değil okuldaki yaramaz arkadaşlarıydı ya neyse.
1971 yılında onu Ertem Eğilmez fark etti. Eğilmez ile Kemal Sunal 'sinemacı' oldu.
1972 yılında Ertem Eğilmez onu 'Tatlı Dillim' filminde oynattı. Hiç sinema tecrübesi yoktu. Daha önce hiç kamera karşısına geçmemişti. Eğilmez, "Kemal'in konuşmasına gerek yok o sadece gülsün yeter" dedi. İzleyici de en çok onun sahnelerine güldü. Mimikleriyle, saf bakışıyla herkes onu çok sevdi.
1973 senesinde Eğilmez'in üç klasik filmi "Oh Olsun", "Yalancı Yarim" ve "Canım Kardeşim" de oynadı.
1974'te Atıf Yılmaz'la tanıştı. Yılmaz, ona Salako filmiyle ilk başrolü verdi. Salako ile Kemal Sunal, Türkiye'de sinema salonlarını tıklım tıklım doldurdu. Salo karakteri o kadar çok sevilmişti ki film, sinema salonlarında 3 ay gösterimde durdu.
1975 yılında Eğilmez yeniden Kemal Sunal'ı çağırdı. Bu kez rolü İnek Şaban'dı. Çalışkanlığından değil, saflığındandı.
1976'da Kemal Sunal'ın ünü artık iyiyce yayılmıştı. Hatta "Faşizme geçit yok", "Komünistler Moskova'ya" yazılamalarının yanına "Kemal Sunal tüp kuyruğuna girse onu bile izlerim" sözleriyle duvarlar boyandı. Sunal dönemin başlı başına kültürel akımı olmuştu. (Sunal, Çöpçüler Kralı filminde tüp kuyruğuna girer. Ve herkes onu izler. Yazılama gerçek olmuştur!)
1976'da Süt Kardeşler, Tosun Paşa, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Kapıcılar Kralı'yla 1 sene içinde en çok filmde oynayan baş aktörlerden oldu.
Kemal Sunal'ın yükselişi 1977'de de sürdü. O dönem Çöpçüler Kralı, Şaban Oğlu Şaban, Sakar Şakir ile ne kadar başarılı karakter oyuncusu olduğunu da gösterdi.
Eşoleşek, lafını dillere pelesenk etti.
Sunal yeri geldi sert de oldu. Köylüyü sömüren Maho Ağa'nın karşısına çıktı. Onu vurma cesaretini gösterdi. Filmin senaryosunu yazan İhsan Yüce'ye de selam olsun. Türk sinemasının yetiştirdiği en nevi şahsına münhasır senaryo yazarlarındandır Yüce. Bahsettiğimiz film Kibar Feyzo'ydu.
Kibar Feyzo için dönemin sinema eleştirmenleri "Politik bir başyapıt" yorumlarında bulundu. Feodal düzen Ortaçağ'da kalmamıştı. Halen Anadolu'nun çeşitli kasaba ve köylerinde hukuksuzluk ve feodalitenin post modern hali yaşanıyordu.
Kibar Feyzo bu düzene bir başkaldırıydı.
1979'da temposunu düşürmeden sürdürdü 'oyunculuk' kariyerini. 5 film sığdırdı. Dokunmayın Şabanıma, Bekçiler Kralı, Şark Bülbülü, Umudumuz Şaban ve Korkusuz Korkak.
Korkusuz Korkak'taki Mülayim Sert karakteriyle patronları, çalışanları ve mafyayı tiye aldı.
1980 yılında Hababam Sınıfı döneminde ve Tosun Paşa'dan da birlikte çalıştığı Kartal Tibet ile çalışmaya başladı.
1981 ile 1989 arasında Kartal Tibet'in yönettiği tam 23 filmde oynadı. Film isimlerinden 10'unda Şaban ismi vardı. 80'lerde Türkiye'de Şaban akımını başlattı. Davaro'da kan davası, töre konusunu işledi. 1980 sonrası apolitikleşen Türk sinemasında politik bir duruş sergiledi. Ancak hiçbir zaman uç bölgede olmadı. Hep insanlıktan yanaydı Kemal Sunal.
Senaryosunu Fatma Girik ile birlikte yazdıkları Memduh Ün'ün yönetmenliğinde çekilen Garip filmiyle bu kez bizi güldürmedi, ağlattı.
1991'e geldiğinde biraz yorulmuştu. Dinlenmek istedi. Ancak Türkiye kamuoyu onu çok sevmişti. Sunal'ın sinemadan o dönem yeni yeni evlere giren televizyondan uzak durmasını istemiyordu.
Dizi sektörüne girdi. Şaban Askerde, Şaban ile Şirin ve Bay Kamber ile yeniden ekranlara döndü. Ancak diziler tutmadı. Sunal biraz dinlenmek istiyordu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden dolayı yarım kalan eğitimini de tamamlamak istiyordu.
1995 yılında Marmara Üniversitesi Radyo Sinema ve Televizyon bölümünden mezun oldu. Eğitime, okumaya, araştırmaya çok önem veriyordu. Ve bize de şu tavsiyede bulundu üniversitenin mezuniyet töreninde. "Türkiye'nin okuyan insana ihtiyacı var, okumayana değil. Bunu bildiğim için devamlı okuyorum."
Sunal, okumayı, araştırmayı hiç bırakmadı ve Marmara Üniversitesi'nde yüksek lisansa da başladı.
Sinemaya verdiği araya Sinan Çetin'in yönetmenliğini yaptığı Propaganda filmiyle son verdi.
O dönem Ali Özgentürk'ten teklif aldı. Balalayka filminde oynaması için. Kabul etti. Trabzon'a gidecekti. Ancak bir korkusu vardı babanın. Uçaktan, uçmaktan korkuyordu. Ayakları yere hep bassın istiyordu. Kalbi dayanamadı. Kalp krizi geçirdi.
3 Temmuz 2000'de ben 8'nci ad günümü kutlamak için pasta üflediğim sırada Kemal Sunal hayata gözlerini yumdu. Çok üzülmüştüm. Şimdi yine üzüldüm.
Balalayka filminde daha sonra Sunal'ın yerine Uğur Yücel oynadı. Film de Kemal Sunal'a ithaf edildi.
Hiç unutmuyorum, Sunal'ın hayata veda ettiği gün tüm kanallar 24 saat boyunca Kemal Sunal'ın filmlerini vermişti.
Kemal Sunal, Türkiye'nin kazanımıydı. Onu hiç kaybetmedik aslında. 17 yıldır sadece ruhen aramızda yok ama filmleriyle, gülüşüyle, saflığıyla, temiz yürekliliğiyle, gülünce yanağında oluşan gamzesiyle hep onu hep hatırlayacağız...
Müthiş bir Kemal Sunal biosu, eline sağlık
YanıtlaSil