Polaroid çekimlerin üstadı. Öldüğü gün Cemal Süreya geldi akıllara. Turgut Uyar için söylediği "Öldüğü gün hepimizi işten attılar." sözünü, sinema dünyası Andrei Tarkovsky için sahiplendi.
Yazması için, iki daktilo yeterdi. İki taneye ihtiyacı vardı çünkü birisinde denemelerini yazıyordu, diğerinde de sinema senaryolarını. Bazen denemeleriyle sinema yazılarını birleştirerek ortaya muntazam işler çıkardı. Tıpkı 1970'daki Stalker'ı gibi.
Yönetmen titri olduğu kadar nevi şahsına münhasır bir fotoğrafçı da kendisi.
Tarkovsky'nin filmleri, kullandığı renkler ile birlikte doğal çekim tekniklerinden dolayı peri masalı havasındadır. Bazen bulanıktır, bazen de suluboya ile yapılmış bir tabloyu andırır. Oğlu, Andrey'e göre baba Tarkovsky'nin hayatında yaşadığı en heyecanlı an polaroid fotoğraf makinesini keşfettiği zamandı.
Çarlık döneminde önce Rus edebiyatı nasıl ki Rusların medarı iftiharı olmuşsa, Tarkovsyk'i de II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler'in en çok referans gösterilen ve övgü alan şahsiyetlerinden biri olmuştu.
İsveç'in devrimci oyun yazarı ve yönetmeni Ingmar Bergman, onu "En büyük" olarak nitelendirmişti. Danimarkalı yönetmen Lars Von Trier, Deccal filmini kendisine ithaf etmişti. Trier, daha da iddialı yorum yaparak Tarkovsky'nin kendisinin 'Tanrı'sı olduğunu söylemişti:
"It’s the closest I’ve got to a religion – to me he is "
Tarkovsky, Sovyet ideolojisine muhalif her aydın gibi 1986'da 54 yaşında sürgünde öldü. Kimilerine göre de o öldürüldü. Mezarı, bana göre 'sürgünlerin yuva'sı kabul ettiğim Paris'tedir. Genevieve mezarlığında Tarkovsky'i ziyaret edebilmek mümkündür. Mezarı Rus heykeltraş Ernst Neizvestny tarafından yapılmıştır.
Tarkovsky üzerine yazacağımız çok yazı olacak. Burada şimdilik virgül koyalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder