8 Mart 2017 Çarşamba

Suç ve Ceza; Woody Allen

Match Point, Woody Allen'in yaşam alanı/habitatı olan New York sınırlarının ötesinde çektiği bir film. Allen Sineması hayranı değilim o yüzden Woody Allen hakkında yapılacak güzellemeleri Ertuğrul Özkök'e bırakarak direkt filme geçiyorum.

Woody Allen Sineması'nın merkezindeki kadın karakterler Match Point'te de odak noktada. Emily Mortimer'ın canlandırdığı Chloe Hewett Wilton karakteri saf bir kadın rolünde. Aristokrat ailesinin sunduğu imkânların her dahilini kullanan, güzel konuşan, sergileri takip eden, Londra'nın seçkin insanlarıyla yemek yiyen klasik bir elit kadın karakter. Scarlett Johansson'un canlandırdığı Nola Rice karakteri ise Wilton'ın aksine tam bir femme-fatale karakter. Rice, seksapelliğinin ve cazibesinin sonuna kadar farkında bir kadın. Erkek karakterlere hükmetmek için de olabildiğince tehlikeli ve ölümcül.

Chris ile ilk karşılaştıkları andan itibaren de erkeği baştan çıkarıp istediğini yaptırabilecek güce erişiyor. Chris'in tek üstünlüğü, masa tenisinde 'yenilmez Rice'ı tek rakette oyun dışına itmesi. Bunda sonraki tüm süreçte ilişkinin tek söz sahibi Rice.

Match Point'e film-noir demek çok iddialı olsa da neo noir veya onun alt türlerinden  noir-müzikal ya da son 10 dakikayla kurtaracağı şekilde noir-sensual ( sensual terimi daha çok ABD bağımsız sinemacıları tarafından kullanılmakta) demek daha doğru olacaktır.

Rice, karakteri Ridley Scot'ın Blade Runner ya da Roman Polanski'nin Chinatown'ındaki femme-fatale karakterler gibi doğuştan kötü değildir. Allen, Rice karakterini yazarken Neil Jordan'ın The Crying Game'ndeki Fergus karakterini temel aldığını söyler. Bahsedilen filmlerdeki kadın karakterler doğuştan kötü değillerdir. Gördükleri şiddet, sosyal çevreleri tarafından dışlanmaları, başarısızlıklarının yüzlerine vurulması, ihanetten ötürü femme-fatale -felakete sebep olan- karaktere evrilmişlerdir.


Allen, filmin hemen açılış sekansında Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanını izleyicinin gözüne sokar. Alt plandan çekilen bu sahne filmde daha sonradan olacaklara ilişkin önemli bir referanstır.

Chris, çok iyi bir tenis oyuncusudur hatta profesyonel kariyeri de çok parlak görülmektedir. Bu yüzden Londra'da seçkin zenginlere tenis öğreten bir kulüp ile iş görüşmesine gider. Ancak Chris, yaptığı iş ile ilgili yeterli özveriyi göstermeyen bir karaktere sahiptir. Allen, çevresinde çok zeki ancak bir o kadar da tembel insanların olduğunu söyleyerek Chris karakterini yazarken kendi dost çevresindeki birçok insanın belirleyici özelliklerinden yararlandığını da söylemeyi ihmal etmez.

Chris profesyoneldir ancak tenis turnavlarına katılmaktan ve bu turnuvalar için seyahet etmekten hoşlanmayan biridir. Yeteneklerinin farkında ancak geliştirmek için de herhangi bir çaba göstermek istememektedir. Chris, bir işe kendini adayacak biri değildir. bunu da " Rusedkski veya Agassi ayarında olamayacağım. Bu işe kendinizi adamanız gerekiyor. Bunu yapmak zorunda olmadığım için Tanrı'ya her gün şükrediyorum." sözleriyle anlatır.

Allen, olay akışını Chris'in ağzından anlatımla yürütür filmi. Nola, femme fatale, Chloe bir adamı karşılıksız seven lüsyen bir kadın, anne Eleanor sert mizahçı, otoriter / dominant bir kadın, baba klasik bir aristokrat, Tom zengin ve şımarık biri ve tabii Emrah Ablak'ın kaleminden çizilmiş gibi karikatürize edilmiş polis memurları dedektif Banner ve Transpotting'in Spud'u Dowd.


Filmin başına dönersek, Allen, Dostoyevski'den etkilendiğini gizlemiyor. Ancak iki eser arasında belirgin farklar da vardır. Raskolnikov yaşlı kadını baltayla parçalara ayırdıktan sonra vicdanından kaçamaz. Din-erdem kavramları da tam bu noktada devreye girer. Raskolnikov uzun süre vicdan muhasebesi yapar ve en sonunda hapis cezasına mahkûm edilir. Ancak Chris filmin kilit noktalarından 'şans' faktörü sayesinde kurtulur.  Tenis topu fileye çarpar  ancak Chris'e maçı kaybettirmeyen tarafa düşer.

Chris'in suçluluğuna dair tek ifadeyi filmin son sekansında görürüz. Bebeği olmuştur, aile hep birliktedir, Chris'in yaşam standardı yüksektir. Tüm bu standartları kaybetmemek için öldürdüğü iki kişinin cinayeti 'uyuşturucu bağımlısı genç'e kalmıştır. ( Filmdeki yüzük sahnesi de Allen sinemasının en muhteşem detaylarından biri. Filmi izlemiş olan ne demek istediğimi anlamıştır) Chris'in vicdan azabı da evinin pencresinden Londra'ya baktığı bu sahnede izleyici tarafından fark edilir.

Yararlanılan Kaynaklar:

Ne-Noir Fimler / Douglas Keesey -  Kalkedon Yayınları 2011 1. Baskı

Joyce Wadler / New York Times tık tık 

Suç ve Ceza / Fyodor Dostoyevski - İletişim Yayınları

Woody Allen: Interviews / Robert E. Kapsis - Missisippi University Press

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder