Türkiye'nin en karakteristik şehirlerinden biri.
Kimilerine göre sempatik insanlarıyla kimilerine göre de her köşe başındaki bir kebabçısıyla meşhur.
Yaşar Kemal'i, Orhan Kemal'i, Muzaffer İzgi'yü, Yılmaz Güney'i çıkaran 'kutsal topraklar'. Güneşe kızıp ateş edenlerin memleketi.
"Adanalıyık, Allah'ın adamıyık, ayıkıyon mu?" sözleri dillere pelesenk etmiş nemi fazla, yüreği tertemiz insanların yurdu.
İncirlik'e gelen ABD'li askerlerin "Dünyanın en büyük köyü" olarak gördüğü, Türkiye'ye 20. yüzyılda 'İmparator' vermiş bir şehir.
Adanalı bir arkadaşım vardı. (üniversiteden sonra hiç görüşemedik kendisiyle) Babası demiryollarında makinist olarak çalışıyordu. İstanbul'a geldiğinde Beyoğlu'nda Adana İl Sınırı adlı restoranda yemek yemiştik. Rakı ve şalgam ile kafası biraz parlayınca, "Biz Adanalıların üç şeyden vazgeçemeyiz. Etten, götten ve muhabbetten" demişti. Bir de uyarmıştı, "Siz İstanbullular buna trafik mi diyorsunuz? Gelin bir de Adana'ya. Kırmızı da durursun sana arkadan 'Neden durdun, yürüsüne' diye korna basarlar"...
Benim Varoş Hikâyem de Adana'nın Ceyhan ilçesindeki alt kültürü anlatan bir kurmaca belgesel. Belgeseldeki Neşter, Rokko ve çetesi, Horozcu, Kaçakçı, Pele Dayı tümü sosyolojik ve psikolojik olarak ayrı ayrı incelenmesi gereken karakterler.
Anlattıkları hikâyeleri gülümseyerek izliyoruz, belki bize bir İngiliz kara komedisi gibi absürt geliyor ancak kurmaca da olsa belgeselin alt yapısını kurduğu bir gerçeklik var. Bu gerçeklikte aslında düşünüldüğünde hiç de komik ve absürt değil. Aksine ürkütücü. Tüm bu unsurların yanında Benim Varoş Hikâyem anlattıklarıyla, karakterleriyle etkileyeci ve heyecanlandırıcı bir belgesel.
Belgeselin çıkış noktası, yönetmenliğini üstlenip projeyi gerçekleştiren ve senaryosunu da yazan Ozan Korkut'un Ceyhan'daki günlerinden yola çıkıyor. Ozan Korkut, altyazı dergisine verdiği röportajda 25 yaşına geldiğinde artık anlatacak bir hikâyesinin olduğuna karar verdiğini söylüyor. "Herkesin iyi bildiği hikâyeyi anlatması lazım" diye de ekliyor.
Benim Varoş Hikâyemi anlatmadan önce yönetmen Ozan Korkut'un hayatına kısaca bir bakalım. Korkut, tıpkı Quentin Tarantino gibi film izlemeyi çok seviyor. Çocukluğunda babası ile beraber izlediği The Godfather serisi onun unutmadığı yapımlar arasında.
Jimmy Jib asistanlığından, televizyon rejisine, reji asistanlığından teknik yönetmenliğe kadar tabiri caizse sektörün en altından gelmiş bir isim. İsmini duymamız ise Benim Varoş Hikâyem sayesinde oldu.
Korkut, tıpkı Yaşar Kemal gibi doğduğu toprakları işliyor Benim Varoş Hikâyem'de. Anlattıkları mahallede yaşayan abilerinin, arkadaşlarının veya birlikte takıldığı insanların başına gelen gerçek olaylar. O da tüm bu unsurları harmanlayarak, biraz da kalemini kullanarak Benim Varoş Hikâyem'in senaryosunu oluştuyor. Sonra da ver elini Adana, başla kayda Ceyhan.
Çok uzatmadan bitirmek gerekirse, Benim Varoş Hikâyem, Türk sinemasında alt kültürü inceleyen belgesel projelerine yeni bir soluk getirecek düzeyde bir çalışma. Blu Tv'nin de belgesele güvenip satın alması Ozan Korkut'a sonraki projeleri için umarım yardımı olur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder