1947'de Jack Kerouac, Amerika'yı boydan boya dolaşmaya başladığında arkasından bu sözler ediliyordu. Sonraki dönemde Beat Kuşağı diye anılacak neslin ilk tohumları Kerouac'ın o gün yola ilk adımlarını attığı gün yazıldı.
Yol boyunca notlar tutan, yaşadıklarını 4 sene boyunca bir kenara yazıp biriktiren, kendini "Tuhaf biriyim, yalnızlık gölgem gibi hep benimle. Bir o kadar da çılgınım. Deniz Kuvvetleri'nden atıldım, hapse girdim, çıkabilmek için zorunlu evlilik yaptım. Akıllı bir adam tüm bunları en azından birkaç sene içinde yapmaz. Katolik'im ama alkol içmeyi ve dinin yasak saydığı birçok şeyi yapmayı seviyorum.Yakın çevremce de gizemli olduğum söyleniyor" sözleriyle tanımlayan, içinde biriktirmiş olduğu tüm duyguları 36 metrelik tek bir rulo üzerine kontinyus metin olarak 3 haftada yazan, 1957'de nice düzeltmeler ve yayın evinin sansürleriyle basılan kitabı On the Road / Yolda'yla birlikte Beat Kuşağı'nın en özgün yapıtı konumunda görülmesiyle de Kerouac'ın kuşağın 20. yüzyıl boyunca ( hatta 21. yüzyıla da saptayabiliriz) en bilinen ve en çok tanınan temsilcisi olmasını sağlayan Amerika'nın uçsuz bucaksız yolları değil, hiç durmayan düşüncelerini yazıya dökmesi olur. Eğer Kerouac, samimi ve saf dilde yazmasaydı Yol'dayı Beat Kuşağı belki de var olmayacaktı.
Velhasıl, Kerouac ve Beat Kuşağı'nı yazmaya devam edeceğiz. Ancak şimdilik sizi Kerouac'ın hayatını izlemek için sizleri 2 saatliğine önereceğimiz filmle baş başa bırakayım.
Günün film önerisi: Big Sur
Big Sur, Kerouac'ın hayatının bir bölümünün anlatıldığı bir film. Kerouac, On the Road kitabından sonra artık tüm ABD'de bilinen bir yazardır. Ancak yazarın kitabı kadar özel hayatı da yakından takip edilmekte ve konuşulmaktadır. Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı Jack'in hayatını da yavaş yavaş bitirmektedir. Big Sur, ruhu her zaman yolda olan adamımızın New York'tan California'ya gittiği ve güney sahillerinde geçirdiği üç haftalık zaman dilimine odaklanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder